Rahşan affı olarak bilinen 4616 sayılı yasa ve daha sonra anayasa mahkemesi kararı ile bu yasanın alanının genişletilmesi ile cezaevlerinden yaklaşık 45 bin kişinin tahliye edilmesi ile 2001-2002 yıllarında cezaevlerinin mevcudu bir anda geçici süreliğine düşerek idarenin yönetimi ele almasına imkan sağlandı.
Tabi af olarak görülen ceza indirimi uygulamaların sonucunda tahliye edilen kişiler hızla aynı suçları işleyerek ceza infaz kurumlarına geri geldiler. Şartla tahliye kararları geri alındığı gibi yeni cezalar ile daha uzun süreliğine dönüş yaptılar. Affın diğer olumsuz etkisi halkın üzerinde oldu ne de olsa af çıkar düşüncesi yerleştiği için insanlar suç işlemekten eskisi kadar korkmamaya başladılar. Kamu vicdanında da derin yaralar açtı.
TBMM nin kuruluşundan bu yana af veya ceza indirimi olarak düzenlenen 51 uygulama olmuştur. Bu sayıda hayli fazladır. Sonuçta 2007 yılının başında cezaevlerinin mevcudu 75 bini buldu. Bugün ise bu mevcut 115 000 civarında. Yeni çıkan çek yasası ile tahliye edilen kişi sayısı 12 bin kişi kadardır ancak bu tahliye şartsız değildir. Borçlarını belli bir plan dâhilinde 2 sene içersinde ödeyeceklerini mahkemelerine taahhüt ettikleri için tahliye edilenlerin büyük bir bölümü 2 sene sonra tekrar cezaevlerine geri geleceklerdir. Çünkü zaten ödeme sıkıntısı içine girmiş bu kişilerin büyük bir bölümü cezaevine girdikten sonra işyerlerin kapatmak zorunda kalmışladır.
1999 ceza indirimimin tek yararı cezaevlerinin kendine gelmesini ve yenilenmesi için bir fırsat aralığı verdi. Eski küçük ilçe ceza infaz kurumları hem işlevsiz hem de maliyetli görülerek belli bir plan dâhilinde kapatılarak yerine büyük bir kompleksin içinde çok sayıda ceza infaz kurumu açılıyor böylece maliyetler azaltılmaya çalışılıyor.
Zaman içersinde cezaevleri açılış oranının mahkûm artış oranının üzerine çıkacağını düşünüyorum. Yine de bugün itibariyle birçok cezaevi kapasitesinin üzerinde mahkûm barındırıyor ve bunun beraberinde getirdiği sorunlardan hem personel hem de mahkûm mağdur oluyor. Hükümlü tutukluların ziyaret edilme süreleri kısaltılmak zorunda kalınıyor. Yasalar yarım saatin altına düşmemesini şart koşsa da Burada bu süre 15 dakika ile sınırlı kalıyor. Çünkü ziyaret alanlarının elverişsizliği yeni gelecek ziyaretçilerin de görüş yapmalarının gerekliliği karşısında kanunlarda çiğnenebiliyor. Tabi ısınma, sıcak su, sağlık, eğitim, psiko sosyal servis hizmetlerinden aldıkları pay da azalıyor.
Diğer yandan cezaevlerinde tutuklu sayısı fazla ve yargılanma süreleri çok uzun. Bu da cezaevlerine aşırı yük getiriyor. Mesela Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün 2005 Adalet İstatistikleri yıllığında yer alan istatistiklere göre;
Türkiye genelindeki 2005 yılında ceza mahkemelerinde yargılanan sanıkların 873 bin 751, yani yaklaşık yüzde 40'ı mahkûm oldu. 474 bin 486 sanık suçsuz bulunarak ya da delil yetersizliği gerekçesiyle beraat etmiş. Bu yüzde kırkın hiç olmazsa % 50 si tutuklu olarak yargılanmıştır. Bu noktada denetimli serbestlik tedbirlerinin tutuklu üzerinde daha fazla uygulanmasının yararı olacağını düşünüyorum. Bu kanunda kişiler her akşam emniyet müdürlüğüne giderek imza vermek kaydı ile evlerinden duruşmalarını takip edebiliyorlar. Burada hükmen tutuklu demek ceza almış ancak dosyası Yargıtay da görüşülen tutuklu vasfında bulunan kişiler demek. Yani toplamda yaklaşık yarı yarıya tutuklu. Bu tutuklu hükümlü oranı günümüzde de pek değişmedi.
Ekonomik olumsuzluklar sebebiyle insanlar hükümlü olarak en çok icra ceza mahkemelerinden cezaevlerine gidiyorlar. Diğer suçlarda ise önceliği hırsızlık alıyor. Bu iki suç türünde de ne yazık ki büyük artış var. Mahkemeler de kararlarında denetimli serbestlik tedbirlerinden yeterince yararlanmıyorlar. Bu şekilde cezasını dışarıda kamuya yararlı işlerde çalışarak tamamlayabilecek durumda insanlar var.
Bir de cezaevi çalışanları var tabiî ki. Tüm cezaevi çalışanları çok zor şartlar altında ve stresli bir ortamda görev yapmaktadırlar. Bu noktada en büyük sıkıntıyı çeken de resmî ve dinî bayramlar dâhil yedi gün yirmi dört saat sistemiyle haftalık çalışma saatlerini aşarak çalışan, kapalı ve stresli ortamın getirdiği sıkıntıların yanında türlü saldırılara ve tehditlere maruz kalan infaz koruma memurları çekiyor.
Çoğu emeklilik yaşına geldiklerinde çeşitli rahatsızlıklara sahip olarak mesleği bırakmak zorunda kalıyor. Yaptıkları görev bakımından kolluk kuvvetleri gibi emniyet ve güvenlik hizmetleri sınıfında olmaları gerekirken, idari hizmetler sınıfına dâhil edildiklerinden güvenlik hizmetlerinin yararlandığı fiilî hizmet zammı, yıpranma tazminatı, nöbet ücreti, emekli olduktan sonra silah taşıma ruhsatı gibi özlük ve sosyal haklardan faydalanamıyorlar. İdari hizmetler sınıfında oldukları halde sendikal haklar yönünden ise güvenlik ve asayiş hizmetleri sınıfı gibi muamele görerek sendikaya üye olamıyorlar.
Bir diğer sorun dış korumanın jandarma tarafından yürütülmeye devam etmesidir. Cezaevlerinde bazen bu durum uygulama zorluklarına gecikmelerine neden olmaktadır. Örneğin yol tutuklamaları, sevkler vb. konularda jandarma ile cezaevi idareleri zaman zaman sorun yaşayabilmektedir. Ya da acil olarak hastaneye sevki gereken bir hasta jandarmanın yazışmalarının fazlalığı sebebiyle zamanında hastaneye götürülemeyebiliniyor. Yeni bir düzenleme ile dış korumanın da adalet bakanlığına verilmesi söz konusu olsa da altyapı çalışmaları tamamlanamadığından bu uygulama ertelendi.
Kurum doktorlarının yeni yapılan protokol ile sağlık bakanlığına geçmesi ve yerine sağlık bakanlığından aile hekimi gönderilmemesi sebebiyle hükümlü ve tutuklular mağdur olmaktadır. Geçici görevlendirilerek Binin üzerinde kişinin bulunduğu birçok ceza infaz kurumuna haftada 1 gün gelen doktor ile sağlık sorunları çözülmeye çalışılıyor.
Yani anlayacağınız, cezaevlerine bir sebeple yolu düşen herkes mevcut durumlarından çok da hoşnut değiller. Allah cümlesine sabır versin ve ilgililer de, yetkililer de bu sorunların çözülmesi için en kısa zamanda kolları sıvasın. Kimse bunları görmezden göremez. Çünkü toplumumuzun belki de en hassas olunması gereken konularından biri de bence budur.
Yorumlayınız "CEZAEVLERİ..."
Yorum Gönder
“Hiç kimse yalnızca borcundan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz “