ON BİR AYDIR DEVAM EDEN HUKUK SKANDALINA KİM SON VERECEK?
1 Ocak 2009 tarihinden itibaren uygulanması hukuken mümkün olmayan 3167 Sayılı Çek Yasasının ceza içeren hükümleri çoğu mahkemelerce uygulanmaya devam edilmekte ve Yüksek Mahkeme de bu durumu maalesef onaylamaktadır.
Uygulanamayacağı yasa ile düzenlenen, bu nedenle yasal olarak yok hükmünde olan bir kurala göre ceza vermek, gerek Anayasa'da yapılan temel haklar ile ilgili düzenlemelere, temel hak ve özgürlükleri içeren Uluslararası Sözleşme hükümlerine ve gerekse Türk Ceza Kanunun 2. maddesinde düzenlenen “kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ” kuralına da aykırıdır. Diğer taraftan TCK'nın genel hükümlerine aykırılık içeren mevcut çek yasasının ilgili maddelerini uygulamak imkanı kalmadığı için, “suçun cezasız kalacağı” gerekçesiyle bu boşluğu kıyas veya kıyasa yol açacak biçimde genişletici yorum yapmak yoluyla doldurmak ta TCK'nın 2/3 maddesi kapsamında mümkün değildir. Suçun cezasız kalması, kanun koyucunun sorumluluğundadır.
5237 sayılı Kanun’un genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren özel kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” hükmüne rağmen, 3167 Sayılı Yasa niçin hâlâ uygulanmaya devam edilmektedir? TCK’nın genel bir kanun olması ve bundan yola çıkarak hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini sağlamak amaçları güdülerek ihdas edilen bu hüküm, mülga 765 sayılı TCK’nın benzer 10 uncu maddesinden farklılık arz etmektedir. Anılan maddenin gerekçesinde şöyle denilmektedir:
Özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman örneğin teşebbüs, iştirak ve içtima gibi konularda da bu Kanunda benimsenen ilkelerle çelişen hükümlere yer verilmektedir. Böylece, ceza kanununda benimsenen genel kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca hukuk uygula¬masında birliği sağlamak ve hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer kanun¬larda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili yaptı¬rımların belirlenmesi ile yetinilmelidir. Buna karşılık, suç ve yaptırımlarla ilgili olarak bu kanunda belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımla¬nan suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2005/90 sayılı kararında, çek suçları için yeni TCK Genel Hükümlerindeki “uzlaşma” esaslarının uygulanmasını isteyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının mütalaasını, 3167 Sayılı Kanunda öngörülen davayı ve cezayı ortadan kaldıran sebeplere ilişkin düzenlemenin, TCK Genel Hükümlerindeki (m. 73/8) uzlaşma kurumuna açıkça aykırı olduğundan bahisle, bu aykırı hükümlerin de 31.12.2008 tarihine kadar uygulanacağı gerekçesiyle reddetmiştir. Bir başka deyişle, Ceza Genel Kurulu, 3167 Sayılı Kanunda yer alan ve fakat, yeni TCK Genel Hükümlerine aykırılık teşkil eden maddelerin sırf bu sebeple 1.1.2009 tarihi itibariyle uygulanmasının mümkün olmadığını açıkça belirtmiştir.
Aynı anlayışla Yargıtay 7. Ceza Dairesi, 5237 sayılı TCK’nın uygulamasıyla ilgili olarak 2009/2220 sayılı kararında, 1.1.2009 tarihi itibariyle “556 Sayılı KHK’nın suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle zımni olarak ilga edildiğinin kabulü gerekmektedir” hükmüne yer vermektedir.
3167 Sayılı Kanunun ceza içeren birçok hükmünün 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa aykırılığı herkesin malumudur. Özellikle 3167 sayılı Kanunda benimsenen “objektif sorumluluk” esası yeni Ceza Kanununda terk edilmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun getirdiği en önemli değişikliklerden biri budur. Yine TCK gerekçesinde bu durum şu şekilde açıklanmaktadır:
* 765 sayılı Türk Ceza Kanununda ve Hükûmet Tasarısının bazı hükümlerinde, kişi gerçekleştirmeyi kastetmediği böyle neticelerden objektif olarak sorumlu tutul¬maktadır. Belirtmek gerekir ki, bu tür sorumluluk, ortaçağ kanonik hukukunun kalıntısı olan “versari in re illicita”, yani hukuka aykırı bir durumda olan bunun bütün neticelerine katlanır anlayışının ürünü olup, çağdaş ceza hukuku bu anlayışı çoktan terk etmiştir. Çünkü kusurun aranmadığı objektif sorumluluk hâlleri kusursuz ceza olmaz ilkesiyle açıkça çelişmektedir. Ülkemiz ceza hukuku öğretisinde uzun süredir objektif sorumluluk hâllerinin ceza mevzuatından çıkarılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu talebin yerine getirilmesi, Anayasada öngörülen kusur ilkesinin zorunlu bir sonucudur.”
Bu açık aykırılığa rağmen 10. Ceza Dairesinin tavrını anlamakta güçlük çekiyoruz! Kanun koyucu ve dolayısıyla kanun sistem değişikliği yaparak “objektif sorumluluk” esasını terk etmiş, ancak 10. Ceza Dairesi terk etmemiş görünmekte ve “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır” hükmünü hiçe saymaktadır. 3167 sayılı bu yasa kanunlar hiyerarşisinde nerede bulunmaktadır ki Türk Ceza Kanununun Genel Hükümlerini çiğneyebilmektedir? Uluslararası hukuka, Anayasaya ve Türk Ceza Kanununa aykırı olan bu tavrın ikna edici hukuki gerekçelerini bilmek istiyoruz!
Tartışılan husus, fiktif bir hukuki enstantane yahut bir felsefi hipotez değildir. Binlerce insan 11 aydır hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde ve binlercesi de kaçak durumdadır. Fiili durum, neticeleri itibariyle vahim sonuçlar doğurmakta ve telafisi güç zararlara yol açmaktadır. Hukuk katledilmiş, adalete gölge düşmüştür! Hürriyetleri hukuksuzca bağlanan insanların sorumluluğu ve vebali, öncelikle bu hukuksuzluğu durdurma gücü ve yetkisine sahip olan yargının omuzlarındadır. Yargı, mevcut bir hukuksuzluğu, yürürlükteki kanunlar çerçevesinde, önüne gelen somut olaylara ilişkin kararlarıyla çözmekle mükelleftir. Yasama ve yürütmenin yapmayı tasarladığı değişiklikleri, ekonomik hayatın gereklerini yahut bankaların taleplerini “bekletici sorun” yapamaz.
Neticeten; şayet burası “dağ başı” değilse, bu ülkede “orman kanunları” uygulanmıyorsa, hele hele bir hukuk devletiyse, yaşanan bu hukuksuzluğu birilerinin izah etmesi ve daha fazla zaman kaybetmeden çözüme kavuşturması gerekiyor.
Türk hukuk tarihine talihsiz bir derkenar olarak geçecek bu uygulamaya son verilmesi temennisiyle, Yüksek Mahkemeden hukukun gereğini talep ediyor, adaletin tecellisini bekliyoruz!
ARKADAŞLARIM BU METNİ YARGITAYA GÖNDERİYORUZ
Yorumlayınız "EY TÜRK YARGISI"
Yorum Gönder
“Hiç kimse yalnızca borcundan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz “