Karşılıksız çek de cezai yaptırım kaldırılmalıdır
Karşılıksız çek de cezaî yaptırımı kaldırdığımız zaman ticarî hayatın sekteye uğrayacağı, çek kullanımının azalacağı dolayısıyla dolaşıma çek yoluyla çıkarılan parasal kıymetin azalmasıyla çek yoluyla yaratılan ticarî gelişmenin gerileyeceği şeklindeki eleştiri gerçeği yansıtmamaktadır. Çeke cezaî yaptırımla sağlanan güvence sanal ve aldatıcıdır. Dürüst insanlar zarar görmektedir. Çekte cezaî yaptırımla Devletin gücünün sağladığı güvence ile rahatlayan insanlar, ticari hayatın temel kurallarından olan, iş yaptığı kişiyi araştırma soruşturma, güven duymada itidallik kısacası basiretli davranmayı terk etmektedir. Bunun sonucunda ticari hayattaki bu boşluk sahtekâr kişilerce rahatça doldurulmaktadır. Dürüst insanlara hizmet etmesi gereken bir kurum sahtekârlara hizmet etmektedir. Çekte cezaî yaptırımın kaldırılmasıyla çekin diğer kıymetli evraklardan önemli bir farkının ortadan kalkacağı bir gerçektir. Bu gerçeğin yanında şunu da söyleyebiliriz. Çek asli fonksiyonu olan nakit para karşılığı ve görüldüğünde ödenecek olması pozisyonuna, daha da yaklaşacaktır. Çek karşılıksız kaldığında cezaî yaptırım olmayacağını bilen insanlar, çok güvendikleri dürüst insanlardan çek kabul edeceklerdir. Bu durumda sözüne ve davranışına güvenilir insanlar ticari hayatta söz sahibi olacaklar, sahtekârlara bu anlamda tanınan kredi de tükenmiş olacaktır. Ayrıca taraflar arasındaki özel alacak borç ilişkisinden doğan karşılıksız çek keşide etme fiiline hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi, devletin alacaklının yanında taraf olduğu anlamına gelir ki, devlet yargılama faaliyeti sırasında hiçbir şekilde taraf olmamalıdır.
Hürriyeti bağlayıcı ceza ancak, çok ağır ve kamu düzenini ciddi şekilde bozucu fiillerde uygulanmalıdır. Öte yandan Türkiye’nin de taraf olduğu, “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerini Korumaya Dair Sözleşme” (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmeleri) çerçevesinde imzalanan ancak ülkemizin katılmadığı 4 sayılı protokolün birinci maddesi, özel hukuk alanında “borç için hapsedilmeme” kuralını öngörmüştür. Ayrıca Türkiye’nin taraf olduğu ve onayladığı uluslararası nitelikteki sözleşmelerde de açık olmasa da kişinin borç nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağını öngören hükümler bulunmaktadır. Uluslararası hukukta yer alan tüm bu belgeler birlikte değerlendirildiğinde genel eğilimin, borç için kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması veya insan haysiyeti ile bağdaşmayan diğer ceza ve uygulamalara maruz kalmaması yolunda olduğu görülür. Bu itibarla karşılıksız çek keşide etmek eylemi nedeniyle borçluyu, “cezaevine girmek veya cezaî yaptırımla karşılaşmak” gibi ikilemle karşı karşıya bırakarak mahkemeler ve savcılıkları borç tahsili için aracı kurum olarak kullanmanın terk edilmiş bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz.
Karşılıksız çek suçunun faili, müştekiyle girdiği sürtüşmenin verdiği kızgınlıkla karşılıksız çek keşide etme suçu nedeniyle Devletin tayin ettiği para cezasını öncelikle ödemeyi yeğlemektedir. Çek lehdarı müştekinin yanında, birde Devletin verdiği ceza nedeniyle alacaklı duruma geçtiğini söyleyebiliriz. Devlete olan borç ödenmediğinde borcun hapse çevrilmesi tehdidi karşısında ve yukarıda belirttiğimiz gibi alacaklıya hûsumeti nedeniyle sanık, Devlete olan ceza niteliğindeki borcu ödeyerek tümden ceza tehdidinden kurtulmaktadır. Bu durumda ise alacağını alamayan çek lehdarı müşteki için en istenilmeyen sonuç gerçekleşmektedir. Neticede alacaklı olan müşteki tatmin edilmemekte, borçlu olan sanık ise, Devlete yaptığı ödemeyle kıt olan malvarlığı azaldığı halde alacaklının icra takibi tehlikesi devam etmektedir. Bu arada mahkemelerimiz, hukuk felsefesi açısından toplumun bir sorununu istediği gibi çözemediği gibi, büyük bir iş yükü ile mesaisine devam etmektedir. Ayrıca mevcut yasal düzenlemede borçlu, mahkeme safhasında alacaklı olan müştekiye, borcun faizi ve masrafından feragat etmesini ayrıca alacağın aslından da tenzilat yapmasını talep ettiği, aksi takdirde Devlete olan bedeli ödedikten sonra kendisine herhangi bir ödemede bulunmayacağını beyan edebilmektedir. Uygulamada karşılaşılan bu durum göstermektedir ki, onca uğraşıya rağmen bir kıymetli evrak olan çeke cezaî yaptırım ile saygınlık kazandırmak mümkün olamamıştır.
Asliye ceza mahkemelerinin iş yükünün önemli bir bölümünü Çek Kanunundan doğan dosyalar oluşturmaktadır. Aşağıdaki tabloda da görüldüğü gibi 1989 yılından 2003 yılına kadar yıllar itibariyle Türkiye genelinde ceza mahkemelerine Çek Kanununun uygulanması ile ilgili açılan davaların önemli bir yekûn tuttuğunu söyleyebiliriz. Çek Kanununda 2003 yılında yapılan değişiklikle karşılıksız çek keşide etmek suçuna doğrudan cezaî yaptırımın kaldırılmasıyla 2003 yılı sonu itibariyle toplam dosya sayısının 131.790’a kadar gerilediği görülmektedir.
Tüm ceza mahkemelerine (DGM, çocuk, ağır ceza, asliye ceza, sulh ceza, trafik ve icra ceza) 2001 yılında 3.441.037 dava gelmişken, bunun 307.381’ni (tüm ceza davalarının yaklaşık %10’u) Çek Kanunundan ceza mahkemelerine gelen davalar oluşturmaktadır. Bu davalar için savcılık aşamasından başlayarak sanıkların nüfus ve sabıka kayıtları gibi tüm deliller ve bilgiler getirilmekte, bir ceza davası için gereken her şey yapılmakta, onca emeğe rağmen bu davaların büyük çoğunluğu beraat, davanın düşmesi ve diğer kararlar şeklinde hüküm kurularak sonuçlandırılmaktadır. Bu itibarla borcun ödenmesi, müştekinin vazgeçmesi veya çekteki şekli şartların eksikliği gibi sebeplerle çoğunlukla düşme veya ortadan kaldırma ile sonuçlanan bu davalarda savcılık ve ceza mahkemelerinin soruşturma ve yargılama için ayırdığı emek, mesai ve masrafların karşılığının verimli olarak alındığını söyleyemeyiz. Tablo II’den de anlaşılacağı üzere 2002 yılı itibariyle ceza mahkemelerinde, çocuk mahkemelerinden sonraki en uzun yargılama süresinin asliye ceza mahkemelerine ait olduğunu görmekteyiz.
Asliye ceza mahkemelerinde yargılamanın uzun sürmesinde karşılıksız çek keşide etmek suçundan kaynaklanan iş yoğunluğunun önemli katkısı vardır. Karşılıksız çek keşide etmek suçlarında sanıkların, ellerinden geldiğince, borcu daha sonra ödemek veya borcunu yüksek enflasyonla eritmek düşüncesinin borçluda hâkim olması gibi düşüncelerle, yargılamadan kaçma yolunu seçmesi, mahkemelerin iş yükünü ciddi şekilde arttırmaktadır. 4814 sayılı Kanun sorunu bu yönüyle çözememiştir. 4814 sayılı Kanunla Çek Kanununda yapılan iyileştirmelerin yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Çek suçlarından kaynaklanan iş yoğunluğunun çarpıcı bir örneği İstanbul Bağcılar Adliyesi Asliye Ceza mahkemelerinin dosya sayılarında kendini göstermektedir. 2003 yılı sonu itibariyle Bağcılar Birinci Asliye Ceza Mahkemesinin toplam dosya sayısı 9.080, İkinci Asliye Ceza Mahkemesinin dosya sayısı ise 10.454’dür. Bu mahkemelerin yargı çevresinde bankaların takas merkezlerinin bulunması nedeniyle karşılıksız çek keşide etmek suçundan kaynaklanan dosyaların bu mahkemelerin iş yükünü aşırı derecede arttırdığını söyleyebiliriz.
Değerlendirme ve sonuç
Evrensel hukuk kuralları, uluslararası sözleşmeler ve yukarıda açıklanan sebeplerle, Çek Kanununun uygulamasından doğan “karşılıksız çek keşide etmek suçu ile çek karnesini süresinde iade etmemek ve yasaklı olduğu süre içinde çek keşide etmek” fiillerinin suç olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Bu amaçla Çek Kanununun yeniden gözden geçirilerek bazı maddelerinin tamamen yürürlükten kaldırılması ile bu Kanundan doğan suçlar ortadan kalkacaktır. Böylelikle bu Kanundan dolayı yargıya intikal eden dosya da kalmayacaktır. Bunun sonucunda çekin itibarını kaybedip kaybetmeyeceği sorusu akla gelebilir. Yukarıda etraflıca açıkladığımız gibi çeke cezai yaptırım ile itibar sağlamanın çekten istenen fonksiyonun sağlanmasında faydalı olmadığı görülmüştür. Çekte cezai yaptırımın ortadan kaldırılmasıyla ortaya çıkan boşluğu doldurmak için bankaların sorumluluk alarak garantili çek uygulamasını yaygınlaştıracakları değerlendirilmektedir. Çeke ancak çeki piyasaya süren bankalar itibar sağlayabilir. Doğru uygulamanın da bu şekilde olması gerektiği değerlendirilmektedir.
A.Ç
Alıntı:www.yayin.adalet.gov.tr
ÖZGÜRLÜKLERİN GENİŞLETİLMESİ
-
*Genel Kurul'da yeni yasama dönemiyle ilgili bir sunuş konuşması yapan
Meclis Başkanı Şahin, Türkiye'nin terör başta olmak üzere ülkenin
gelişmesine enge...
2 Yorum"KARŞILIKSIZ ÇEKTE CEZAİ YAPTIRIM KALDIRILMALIDIR"
çağdaş olmak yanlızca lafla olmuyor,ileri ülkelerin seviyesine çıkmakda. tüm gelişmiş ülkelerin onlarcı yıl önce çözmüş oldukları sorunlarla bugün yıllarca saygın birer işadamı olarak bu ülkenin topraklarında istihdam sağlayan, vergisini ödeyen, sosyal sorunlara duyarsız kalmayan ve elinden geldiğince katkıda bulunmaya çalışan kişiler, her üç beş yılda bir alışkanlık haline gelen krizlerin etkisiyle işlerinin bozulmasından dolayı borçlarını ödeyemez hale geliyor ve kendilerine katiller,hırsızlara,devletine silah çeken vatan hainlerine bile reva görülmeyen hapis tehditiyle karşı karşıya kalıyorlar.yürürlükte olan çek yasasına göre karşılıksız çekler hapis cezası verilmiyor.bu doğru. fakat çek miktarı kadar adli para cezası veriliyor ve ödenmediği taktirde para cezasına çevriliyor. üstelik hükmün açıklanmasının geri bırakılması yani cezanın ertlenmesinden ve ceza indirimnidende faydalanılamıyor(iki yıla kadar cezalar için hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanıyor)gerekçede şu, mahkeme diyorki ben sana hapis cezası vermiyorum ki bunu erteliyeyim. ama tam aksine daha önce aynı suçtan hüküm giymiş birine ikincisinde para yerine hapis cezası veriliyor ve bu haktan yararlanıyor.evet yanlış anlamadınız, daha önce aynı suçtan hüküm giymek ilk defa karşılıksız çekinizin çıkmasından daha iyi.gelde çık işin içinden. diğer bir husus verilen hapis cezasının kime ne fayda sağlayacağı. alacaklı taraf zaten çekten doğan alacağı için kanunun kendine tanıdığı bütün imkanları kullanarak haciz yoluyla tahsil etmeye çalışıyor ve borclu adına bulduğu tüm menkul ve gayrı menkule el koyuyor.birde karşılıksız çekten cezalandırılması için dava açıyor ki bunun kendisine hiçbir faydası yok. şöyleki verilen para cezasını devlete yatırıp bu cezadan kurtulabiliniyor.alacaklının ise bu paradan hak talep etmesi diye bir şey yok. bu durumda devlet kendisinin borcun oluşumunda hiçbir şekilde taraf olmadığı bir konuyla alakalı borç miktarı kadar tahsilatı söz konusu oluyor. aksi taktirde doğru hapishane.tabi hemen aklan gelen borçlu borcunu ödemeli önyargıısı.ama şuna herkesin emin olması gerek bu işi meslek olarak yapan dolandırıcılar ve üçkağıtçılar hariç kimse senelerce uğraş verip kurmuş olduğu düzeninin bozulmasını ailesinin dağılmasını itibarının zedelenmesini ve uykusuz geçen gecelerin sıkıntısını çekmek istemez. konuyla ilgili yasal düzenlemelerin biran önce yapılıp toplumda kanayan bir yara haline gelen bu sorunun çözülmesi için gereken adımların atılması da hükümetin görevi.
inşallah müdür adı altında (muhasebe md.,finansman md., genel md.) firmanın çeklerine imza atmış kişilerinde bu mağduriyetlerinin giderlerilmesi nasip olur bu yasada. gerçi taslakta bunun için yani vekillikle çeklere imza atılmayacağının önüne geçiliyor ama geriye dönük atılmış imzalardaki yükümlülük kalkacak mı? belirsiz..
yoksa bordrolu maaşlı çalışan ve hiç bir şekilde ortaklık yapmayan ticarete dahil olmayan ve kar/zararı olmayan bu insanların sonu hoş olmayacak. çünkü firma ortakları ve yön.kurulu üyeleri rahat rahat gezerlerken bütün yük bu insanların yani md. ünvanı adı altında imza atmış kişilerin sırtında oluyor.. neden bu insanlara bu kadar eziyet ediliyor ve en önemlisi neden HUKUKUMUZ BİZLERİ KORUYAMIYOR..
Yorum Gönder
“Hiç kimse yalnızca borcundan dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz “